17 Ağustos 1999 Depreminin 21. Yıl Dönümünün Hatırlattıkları

İstanbul’un hemen doğusunda meydana gelen 17 Ağustos 1999 Kocaeli depreminin yol açtığı can ve mal kaybının, sosyal, fiziksel ve ekonomik etkilerin devasa boyutları ülkemizde acil durum yönetiminden, kentsel gelişim planlamalarında afet risklerinin azaltılmasına yönelik bir anlayışa geçilmesi gereğini ve bunun yerleşik bir politika haline gelmesinin önemini kuvvetle ortaya koymuştur. 1999’dan beri geçen 21 yılda, İstanbul’da, kentsel alanları, bazı altyapı unsurlarını, kamuya ya da özel mülkiyete ait yapıları kapsayan çok önemli risk azaltımı girişimleri olmuş, projeler gerçekleştirilmiştir. Deprem tehlikesi ve riski konularında araştırma ve uygulama projeleri yapılmış, deprem riski yönetimi için yeni kanunlar ve düzenlemeler ortaya konmuş, kamu kurum ve kuruluşlarında yeni yapılanmalar hayata geçirilmiştir. 1999’dan bu yana ülkemizde 6,0’dan büyük, hasar yapıcı önemli depremler meydana gelmiştir. Her depremden sonra kentlerimizin depreme ne kadar hazırlıklı ve dayanıklı olduğu, risk azaltımı adına neler yapılmakta olduğu kamuoyu tarafından sorgulanmıştır. Merkezi ve yerel yönetimler açısından, deprem sonrası acil durum uygulamalarına odaklanılmış, edinilen deneyimler ışığında da deprem risk yönetiminin iyileştirilmesi için yeni girişimler tasarlanmış ve uygulamaya alınmıştır. 26.09.2019 Silivri depreminin Istanbul’da yarattığı etkinin ve hasarın, beklenenden daha fazla olduğunu kabul etmek durumundayız. Yerel ve merkezi yönetim unsurlarının İstanbul’u etkileyebilecek büyük bir depremin etkilerini kontrol altına alabilmek için başlattıkları önemli girişimler ve çalışmalar olduğunu bilmek sevindiricidir.

Kuzey Anadolu Fayı’nın (KAF) Marmara Bölgesi’ndeki karmaşık yapısı nedeniyle burada bulunan tüm yerleşim merkezleri tarih boyunca yıkıcı depremlere maruz kalmıştır.  KAF’ın Marmara Denizi içindeki ana kolu üzerinde meydana gelen büyük depremler geniş alanları etkilemektedir.

Son 300 yılda meydana gelmiş depremlere bakarsak, doğudan batıya doğru olmak üzere, 1719 yılında 1999 İzmit depreminin bir benzerini, takiben Marmara Denizi içinde 1754, ve 1766 Mayıs ve Ağustos aylarında olmak üzere üç büyük deprem görmekteyiz. 19. Yüzyılda ise yine İstanbul’da ve genel olarak Marmara Denizi’nin doğu kısmında büyük hasar meydana getiren 1894 depremini ve 1912 yılında bu kez Marmara Denizi’nin batı kısmında Tekirdağ çukurluğu-Şarköy-Mürefte hattında meydana gelen depremi sayabiliriz. 19 ve 20. Yüzyıllarda Marmara Denizi’nin orta kısmında büyük bir deprem meydan gelmemiş olması bu bölgede bir sismik boşluk olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Geniş alanlarda hasar yapmış olan bu depremler haricinde bölgede pek çok başka deprem de meydana gelmiştir. Örneğin Bursa’da 1855 yılında olan iki deprem şehirde oldukça büyük hasara yol açmıştır. 1953 Yenice-Gönen ve 1964 Manyas depremleri yakın geçmişte güney Marmara’da meydan gelmiş büyük depremlerdir. Büyüklüğü 7’den fazla olan depremler dışında, büyüklüğü 6,0-6,5 arasında değişen pek çok deprem de meydana gelmiştir. 1935 Marmara Adaları, 1943 Hendek-Adapazarı, 1963 Çınarcık, 1983 Biga depremleri bunlardan sadece bazılarıdır. KAF segmentlerinden nispeten uzak olmasına rağmen Edirne’de de 1752 yılında hasar yapıcı bir deprem meydana gelmiştir. KAF’ın ana segmentleri üzerinde büyük depremlerin tekrarlanma süreleri bu segmentler üzerinde stres birikim miktarları ile ilişkilidir. Dolayısıyla yakın geçmişte büyük deprem meydana gelmemiş olan segmentlerde deprem meydana gelme olasılığının son büyük depremden bu yana geçen süre arttıkça arttığı söylenebilir. Yapılan bu tür zaman bağımlı hesaplamalar, İstanbul, Tekirdağ, Yalova ve Bursa’da mevcut deprem tehlikesinin standart zaman bağımsız olasılıksal hesaplamalara göre %10-15 arasında daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Öte yandan Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi Marmara Bölgesi’nin çoğu önemli yerleşimi de bu yerleşimlerin çok yakınında meydana gelebilecek nispeten daha küçük ancak, yakınlığı nedeniyle hasar yapıcı olabilecek depremlerin tehdidi altındadır. Bölge genelinde nüfus ve bina yoğunluğunun fazla olması bu depremlerin hasar yapıcı etkisini arttırmaktadır. Bu nedenle bölgedeki tüm kentlerin deprem risklerinin, diğer bir deyişle depremler nedeniyle meydana gelebilecek hasar, can kaybı ve ekonomik kayıpların değerlendirilmesi son derece önemlidir.

İstanbul metropoliten alanı için yapılan deprem riski belirlemeleri Marmara Denizi içinde meydana gelebilecek 7,5 büyüklüğünde bir depremde İstanbul’da yaklaşık olarak 50.000 binanın ağır ve çok ağır seviyede hasar görebileceğini ve bina hasarlarına bağlı can kaybı sayısının 15.000 kişi civarında olabileceğini ortaya koymuştur. İfade edilen sayılar bu büyüklükteki bir depremden kaynaklanabilecek ortalama yer hareketi seviyeleri içindir. Depremin kaynak ve yırtılma özelliklerine göre oluşabilecek çok farklı yer hareketi seviyelerine bağlı olarak can ve mal kayıplarının çok daha az ya da yüksek olabileceği altının kuvvetle çizilmesi gereken bir noktadır.

Marmara Denizi içinde meydana gelebilecek bu veya benzeri depremler bölgedeki diğer şehirleri de etkileyecek ve toplam hasar rakamları çok daha yüksek olabilecektir. Bu nedenle Marmara Bölgesi’nin önemli şehirlerinin tamamında hem KAF’ın Marmara Denizi içindeki ana kolunda meydana gelebilecek 7,5 civarındaki depremler, hem de diğer kollarda veya yanal faylarda meydana gelebilecek farklı senaryo depremleri göz önüne alınarak hasar tahmin çalışmaları yapılmalıdır. Bu tip çalışmalara temel oluşturmak üzere şehirlerin bina, nüfus dağılım ve altyapı envanterleri oluşturulmalı, farklı kurumlar tarafından kullanılan envanterler arasında deprem riski yönünden uyum sağlanması için çalışmalar yapılmalı ve bu envanterlerin güncel kalması sağlanmalıdır. Örneğin 10 yıllık periyotlarla risk tahmin çalışmaları yenilenmeli, kentsel dönüşüm, yönetmeliğe uygun yapı sayısının artması gibi nedenlerle deprem riskinde azalma veya farklı sebeplerle deprem riskinde artış olup olmadığı izlenmelidir. Böylelikle afet risk yönetimi mekanizmaları daha sağlıklı yönlendirilmiş olur. Tüm bunlara ilaveten Marmara Bölgesi’nin çok sayıda sanayi tesisine ev sahipliği yaptığı unutulmamalıdır. Sanayinin deprem riskinin değerlendirilmesi hem deprem sonrası, kısa, orta ve uzun vadede meydana gelebilecek ekonomik kayıpların önlenmesi, hem de yanıcı, patlayıcı veya zehirli madde salınımından kaynaklanabilecek çevresel felaketlerin önüne geçilmesi açısından önemlidir. Deprem sonrası yangınlar ile elektrik, doğalgaz, su-atık su ve ulaşım şebekelerinde meydana gelebilecek hasarlar açısından tüm bölge şehirlerinde risk değerlendirme çalışmaları yapılmalıdır.

 

Duyuru Tarihi: 
15 Ağustos 2020